Çocuklarının gözleri önünde gerçekleşen saldırıdan ağır yaralı olarak kurtulan Ş.Y., bir hafta yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatta kalmayı başardı.
Evli kaldıkları süre boyunca Osmaniye’de yaşayan Ş.Y., boşanma sürecinde sürekli maruz kaldığı şiddet ve tehditlerden kaçmak için ailesinin yanına Maraş’a taşındı. Ancak 5 Eylül Cuma günü, fail Mustafa Yıldırım “çocukları görme” bahanesiyle geldiği evin kapısında kadına saldırarak, biri dört (4) ve diğeri bir buçuk (1,5) yaşındaki çocuklarının önünde 16 yerinden bıçakladı.
Olay sonrası yakalanan fail tutuklandı. Hayatta kalan Ş.Y., erkeğin tahliye edilmesinden korktuğunu, yeniden şiddete maruz kalma ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi. Avukat desteğine ihtiyacı olduğunu belirten Ş.Y., maddi durumunun buna elvermediğini vurguladı. Kamuoyuna seslenen Ş.Y., failin en ağır ceza ile cezalandırılmasını ve sürecin takip edilmesini istedi.
Türkiye’de kadınlar, özellikle boşanma sürecinde erkek şiddetine daha fazla maruz kalıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre kadın cinayetlerinin önemli bir kısmı boşanmak isteyen kadınların hedef alınmasıyla işleniyor.
2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesi, feminist çevrelerde bu gerçeklerle çelişen bir politika olarak değerlendiriliyor. Kadın örgütleri, devletin aileyi merkeze alan politikalarının, kadının bireysel hak ve güvenliğini görünmez kıldığını vurguluyor. “Aile bütünlüğü” söylemi, kadınların boşanma süreçlerinde yaşadığı şiddetin üzerini örtme riskini taşıyor.
Kadın örgütlerinin açıkladığı raporlara göre, kadın cinayetlerinin yarısından fazlası ev içinde, eş veya eski eş tarafından işleniyor. Buna rağmen devlet politikalarının “aileyi koruma” odağına sıkışması, kadınların yaşam hakkının yeterince korunmadığı eleştirilerini güçlendiriyor.
Ayrıca kadın cinayeti davalarında faillerin “haksız tahrik” ve “iyi hal” indirimlerinden yararlanması, cezasızlık algısını pekiştiriyor. Uzmanlar, bu tür indirimlerin erkek şiddetini cezasızlıkla beslediğini ve yeni saldırıları teşvik ettiğini vurguluyor.