Muzaffer İzgü kendini anlatıyor:
"Babam bir ev yapmış bize, tahta parçalarından.
Adana'ya yapılan ilk gecekondu.
Ondan önce, gecekondu bilinmiyordu.
Dam çinkoydu; babam eskiciden almış, üstünü çamurla sıvamış.
Tek oda.
Yatak Odası, yemek odası, oturma odası, misafir odası, mutfak, hatta banyo; hepsi o oda
Annem bizi leğende yıkardı.
Kendileri de aynı leğende yıkanırdı..
Hiç unutmuyorum; annem bir kova su getirir, bir de maşrapa.
Ben leğene otururdum, annem su dökerdi kafama.
Bütün içtenliğimle söylüyorum, havlu yoktu.
Annem, eski fanilaları birbirine dikip bi şey yapmıştı.
Onunla bizi kurular, sonra bir köşeye oturturdu.
Yer yatağına; yere sıralanır yatardık.
En başa babam, yanına Annem, yanına Ablam, onun yanına öteki ablam, yanına ağabeyim, en uca ben.
Üç kişiye bir yorgan düşerdi.
Ha, bir de Tékir vardı.
Kedimiz.
Kim çok üşüyorsa, Annem Tekir'i onun üzerine koyardı.
Tekir ısıtırdı sabaha kadar.
Gece yarısı yağmur yağarsa; tip, tip, tip. Yağmur damlası tam da benim burnumu bulurdu.
Şubat'ta, odun, kömür biterdi bizde.
Ama hepimiz birbirimizi çok severdik.
Annem, babamı çok sever, Babam Annemi çok sever, kardeşler birbirini çok severdi.
Böyle bir evden çıktım ben.
Babam okulda hademeydi.
Annem çamaşıra giderdi; onun, bunun çamaşırına.
Önüne dağ gibi çamaşır yığarlardı.
Karşılığı bir lira.
Deterjan yok o zamanlar, küllü su vardı.
Küllü su, elini parçalardı.
Ama akşam aldığı bir lirayla, eve mutlu gelirdi.
O yoksulluk içinde, Annemin 3 çeşit yemeği vardı.
Etli bulgur, otlu bulgur,, sütlü bulgur
Etli bulgur dediğim; et yok.
Annem ekmeğin kabuğunu kuyruk yağında kızartırdı. Bulgur içine dizerdi, Allah oldu mu sana etli bulgur. Çatır, çutur yerdik.
Seyhan'ın kıyısından ebegümeci toplardım, otlu bulgur olurdu. Sütlü bulgur ise; aslında ayranlı bulgur.
Paramız bir kase yoğurda yeterdi.
Onu bolca suyla karıştır, oldu sana sütlü bulgur.
Ama dedim ya, sevgi öylesine çoktu ki evde, karnımızı doyururdu. Annem de Babam da Atatürk ve Cumhuriyet tutkunu insanlardı. (Devam Edecek)