GÜN KAVGA ETMEGÜNÜ DEĞİLDİR
Dünya hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçiyor. Buna mukabil Soğuk Savaş döneminden arta kalan bazı hesaplar yeniden görülüyor.
Dünyanın Süper Güç Devletleri olarak tanımlanan aktörleri deyim yerindeyse yeni rollere bürünüyor. Dahası Çin gibi yeni bir Süper Güç gerçeği oluştu.
Yine Brezilya ve Türkiye gibi Süper Güçlerin yanına almak istediği Uluslararası Diplomaside Aktör olmaya aday ülkeler ortaya çıkıyor.
Yeni Bir Dünya Düzeni kuruluyor!
Bir tarafta Batılı Sömürgeci Devletlerin Dünya Devletlerini kontrol etme çalışmaları, diğer yanda ise Kominist Rejimlerin konsolide ettikleri Gelişmekte Olan Ülkeler yer alıyor.
Siyonizmin Görünmez Elleri ise bir taraftan Uluslararası Piyasalara yön verme çalışmaları gösterirken diğer tarafta ise başta Filistin olmak üzere Mazlum Toplumlara yapmış olduğu Soykırımlar ile sindirme politikalarını yürütüyordu.
Sömürgeci Batı Dünyası uzun süre Afrika Kıtasında sömürgeciliğin zirvesini yaşattılar. Yetmedi Uzak Doğuda kardeş ülkeleri bir birlerine düşman ettiler.
Ortadoğu başta olmak üzere İslam Coğrafyalarında Mezhep ve Etnik ayrımlar üzerinden kardeşin kardeşi kırmasına neden oldular.
Dünyayı kendilerince üç beş Seçkin Ailenin yönetmesine imkan verdiler. Kimi zaman kendi kurdukları Terör Örgütleri aracılığıyla Düşük Yoğunluklu Çatışmalarla kimi zamanlarda ise Ekonomik Manipülasyonlarla Coğrafyaları tek elden yönetmeyi başardılar.
Teknolojinin gelişimi ve Kitle İletişim araçları sayesinde Dünya Toplumları ciddi anlamda bir Uyanış yaşadılar. Bu devrim aynı zamanda birçok coğrafyada gereksiz gerginliklerin ve çatışmaların sona ermesine vesile oldu.
Buna tipik örnek olarak; İran Irak Savaşı ve Ermenistan Azerbaycan Gerginliklerini söyleyebiliriz. Komşu ve hatta kardeş milletlerin anlamsız savaşları Sömürgeci Batı Dünyasının en büyük gelir kaynağını da oluşturmakta idi.
Bir taraftan Silah Üreten Batı dünyası diğer taraftan bu silahların kullanım alanını yani Pazarını oluşturmak için toplumları birbirlerine düşman ederek zemin hazırlıyordu.
İşte bu eksende, Değişen Dünya Düzeninde Türkiye yeni bir rol ve pozisyon için konum arayışına girmek zorunda idi.
Uzun yıllar ABD ve NATO Gölgesinde yaşamaya mahkumbırakılan Türkiye önce Sivilleşme ve Demokratikleşme yolunda önemli adımlar atma başarısı gösterdi. Bunun için ise öncelikli olarak Ekonomik anlamda bağımsızlığına kavuşması gerekiyordu.
Bu minvalde Türkiye öncelikle IMF’E olan borçların kapatılmasının ardından Konvansiyonel olarak Savunma Sanayinde ciddi adımlar atarak Üretici Ülke olma kimliğine bürünmüştür.
Öyle ki Ekonomik Bağımsızlık ve Savunma Sanayinde ki bu gelişim Türkiye’nin Uluslararası Diplomasi alanında söz sahibi ülke konumuna taşıyordu.
Daha düne kadar pasif ve edilgen bir ülke konumunda olan Türkiye bugün gelinen noktada Bölgenin Süper Gücü olarak tanımlanıyordu. Dahası kendi coğrafyası başta olmak üzere birçok yerde Garantör ve Arabulucu Ülke olarak kabul görüyordu.
Türkiye artık, Çözülmez görülen Diplomatik Meseleleri çözen ülke olma gibi önemli bir rol kazanmıştı. Tüm dünyanın imrenerek izlediği Güzel Ülkemin içerisinde ki tablo ne durumdaydı!
Bir taraftan Yolsuzluk Soruşturmaları sürerken diğer taraftan Toplumsal Barış süreci için önemli bir aşama olan Terörsüz Türkiye Hamlesi toplumu ümit var kılıyordu.
Türkiye Suriye’de yeni rejimin kurulmasının ardından artık yadsınamayacak bir şekilde çözüm bekleyen sorunlar için bir umut kaynağı olmaktaydı.
Beklenen ülke Türkiye için artık sırada yılların Kanayan Yarası Filistin vardı!
Türkiye Uluslararası Arenada en üst düzeyde ve her fırsatta İsrail’in yaptığı katliamları dile getirerek tüm dünyaya Filistin’in haklı davasını duyurmaya çalışıyordu.
Bunun yanı sıra Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri öncülüğünde yapılan İsrail ve Siyonist Menşeili ürünleri Boykot Hareketi de ciddi ses getiriyordu.
Ancak her daim olduğu üzere Müslümanların en büyük zafiyeti nifak konusu oluyordu. Kardeş kardeşe olmadık nedenlerle Hizipleşiyordu.
Bugün Uluslararası Ticarette mevcut kanunlar geçerliliğini korumaktadır. Hukuka yakırı çok fazla bir müdahale imkanınız olamaz. Ayrıca Filistin’e deniz yolu ile gidecek her ürünün mecburen İsrail kontrolündeki limanlardan ulaşacağını da bilmeyen yoktur.
Ne hazindir ki Güzel Ülkemin insanları Siyonizme karşı bir hamle ve yürüyüş yapmak yerine Türkiye’nin İsrail ile ticari ilişkilerini sürdürmekle itham etmektedir.
Gerçekten Güleriz Ağlanacak Halimize!
Allah aşkına bakar mısınız, her gün Filistin’de onlarca masum çocuk, kadın ölürken bizler neyi tartışıyoruz.
Filistin’de bebekler yetersiz beslenme ve açlık nedeniyle can verirken bizler hala farkında olarak veya olmayarak Siyonistlerin ekmeğine yağ sürüyoruz.
Uyanmak için ne gerekiyor bilmiyorum gerçekten! Gün birlik olma günüdür!
Selam Ve Dua İle…