Prof. Dr. İbrahim Ortaş

Tarih: 01.05.2023 12:17

Yaşanan Depremlerden Ders Çıkarabildik Mi?

Facebook Twitter Linked-in

‘Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Güney Doğusunun yer yüzeyinde büyük bir doğa dersi olarak kırılan fayların yarattığı depremin sonucu kentlerin depreme uygun olmayan yapılarının yıkılması sonucu on binlerce, insanın ve diğer canlıların ölümleri, kaybolan maddi manevi değerler bize bir şey öğretti mi?’ diye gelişmeleri çok yönlü olarak izliyorum. Günlerdir deprem eksenli haberlere yansıyan, kurtarma çalışmaları, hafriyatın kaldırılması, yeni yerleşim yeri seçimi ve afetin yönetilmesi konusunda yaşanan sorunlar ve gelişmeler sanki geçmişte kaldı ve bugün yaşadıklarımızdan hiç ders çıkarılmışa benzemiyor. 1999 Marmara, Düzce, Bingöl, İzmir ve Elazığ depremlerinden sonra yazdıklarıma bakıyorum. Neden o günden bugüne aynı yerde olduğumuzu görüyor ve yaşananlardan ders çıkaramayışımızı anlayabiliyorum.

Yaşanan Deprem Verileri Üzerinden Olası Sorular

Pazarcık merkezli deprem öncesi AFAD Pazarcık’ta bir simülasyon çalışması yaptığını ve hazırlıkların tamam olduğunu basından öğrendik. Simülasyon modelinde depremin büyüklüğüne göre olası ihtiyaçlar ve nasıl sağlanacağı belirli olmalıydı. Bölgeye hangi bölgeden ve hangi kanallar ile yardımlar ulaştırılacağı önceden planlanmalı ve tatbik edilmeliydi. Ancak deprem yaşandıktan birkaç gün sonra ancak toparlanmaya çalıştık. Evi başına yıkılan yakınlarımızın enkaz altından seslerinin geldiğini, ancak yeterli ekipman ve kurtarma ekibi olmadığı için can verdiklerini komşuları çok sonradan söylüyorlar.

Deprem sonrası Nurdağı’nda değişik kurtarma ekiplerinin çalışmalarının yanından geçerken, kimi yerde seyyar ışıklandırılma yapılırken, bazı ekiplerin ise deprem yardım tekniğine uygun ve jeneratörler yardımı ile sağlanan güçlü ışıklandırmalarla arama-kurtarma faaliyetlerini gerçekleştirdiklerini gözlemledik. Depremde hassas termal kameralar yanında çok uzaktan canlı varlık kokusu alan köpekler depremden 12 gün sonra dahi canlı insanları enkaz altından kurtararak dikkatleri üzerlerine topladılar. Bilim ve teknolojinin geliştirdiği ileri teknik malzeme can kurtararak bilimin önemini bir kez daha gözümüzün önüne sermiş oldu.

Sorunlar Yaşanmadan Önce Değil Ancak Sonrasından Harekete Geçiyoruz

 Her afet sonrası geç de olsa afet bölgelerine koşuyoruz, elimizden geleni bütün iyi niyetimizle yapıyoruz. Birkaç gün ve hafta boyunca hissi duygularla yapılan yardımlaşma ile yiyecek içecek paylaşımı taktire şayan. Ancak kısa sürede yine çıkar ilişkileri başlıyor ve yaşamları unutuyoruz. Ancak başımıza gelen yarayı sarmada birlikte ne tür yanlışlar yaptığımız, ne tür önlemler alacağımız konusunda siyasi kesimlerin gelişmeleri yeterince okuyamadığını düşünüyorum.

Peş peşe yardımlaşma kampanyaları ile kısa süreliğine umutlarımız tazeleniyor ancak uzun vadede yaşanacak unutkanlıklar umutları kaygıya dönüştürecek diye korkuyoruz. Evet, deprem yer yüzeyi kabuğunu büzüştürdüğü gibi ruhumuzu da kalbimizi de büzüştürdü. Ancak, bu topraklarda yaşamı şekillendiren insanlık binlerce yıllık birikimi, kültürü ile yeniden İMECE yolu ile daha sağlamını ve daha iyisini yapacaktır. Çok önemsediğim dayanışma, yardımlaşma kampanyalarına katılmayı insani bir görev olarak gören insanların çok olması, umutları yeşertiyor. Bir başkası için ne yapabilirim bilincinin oluşması, geleceği kurma konusunda bu tür birlikteliklerin kurulması, İMECE yardımlaşmalarının kardeşlik ruhu ile yürütülmesi, bu bakımdan tarihi öneme sahiptir.

Koordinasyon sorunu yaşandı

Kahramanmaraş depreminden önce Pazarcık’ta yapıldığı ifade edilen deprem tatbikatında saptanan olası belirtilere karşın yaşanan depremdeki yıkım ve sonrasında ihtiyaçların birkaç gün sonra ulaştırılmış olması hazırlıkların yapılmadığını gösteriyor. Yaşanan depremin yıkıcı etkisine karşı yazılan raporlar durumu tespit etmiş, uyarılara rağmen plan ve programla harekete geçilmemiştir. Deprem bölgeleri için çok önceden bir plan ve simülasyon yapılmalıydı. Kurumsal olarak bu tür riskleri öngörüp neyin nasıl ve hangi güçlerle yapılacağı belli olmalıydı.

Dr. Sabri Ergüney (emekli Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi) hocam 14 Mart 2023 tarihli e-posta iletisinde şunları iletti:

“…koordinasyon kusuru nedeniyle, sağlık hizmetleri konusunda da benzer sorunlar yaşandı. Bireysel gönüllü olarak bölgeye giden sağlık personeli dışında, sağlık müdürlüklerince görevlendirilen hekimler dahi, gittikleri bölgede, gerek çalışma koşulları, gerekse görev tanımları olmaması nedeniyle verimli, hatta yararlı olamadılar. Bir hafta boyunca oradan oraya, oradan da başka yere gönderilen, zamanında asistanımız olmuş pek çok hekim hikâyesi dinledim! Ellerini bir tek işe sürememiş genç arkadaşlarım oldu! En fazla, şanslı olanlar, vardiyalar üstlenerek meslektaşlarının yükünü hafiflettiler. Çoğu, bu imkânı da bulamadı.

Bu boyutta bir afeti, deneyim sahibi olmayan kurumların yönetmesi beklenemez. Bu yönetimi ancak, geçmiş dönemlerde olduğu gibi, gerektiğinde Sivil Savunma teşkilatlarıyla birlikte, askeri otorite sağlayabilir. Malumunuz, sadece aktif üyelerinin değil, ihtiyat güçlerinin dahi sefer görev emirleri vardır. Her ne sebepleyse, bu yaygın ve etkin gücü değerlendirmekten imtina edilmiştir. Koordinasyon dışında, sahada da gerek insan gerek teçhizat ve donanım (iş makina parkı, hava dahil ulaştırma araçları, sahra hastaneleri, seyyar fırın ve mutfaklar, vs.) Silahlı Kuvvetler en etkin ve yaygın güce sahiptir.”

Sonuçta yaşanan acı deprem bize birçok ders veriyor. Ders kadar sınav sorularını da önümüze koyuyor. Şöyle ki;

Topluma İş Tutma ve Kurallı/Planlı Yaşam Anlayışı Kazandırılması Gerekiyor

Bu arada toplumun iş tutma ve yapma konusunda kurallara uyan ve bir toplum olma yolunda yeniden kendini yenilenmesinde yarar görülmektedir. Yapıların belirli bir plan ve bilimsel ilkelere göre yapılmadığı konusundaki uyarılar, toplumun kurallı çalışması bağlamında da yapıldı. Yapılan bütün bilimsel çalışmalar ve öneriler ne yazık ki siyasi iradeler tarafından çok da dinlenmedi ve dikkate alınmadı. Yaşanan acı birçok yönden ağır ve yıkıcı olarak gerçekleşti.

Sorun çözme becerisi, soyut düşünme ve analitik yaklaşım sahibi insan potansiyeli yetiştirmemişiz. Yaptığımız işleri gereği gibi amaca uygun yapmadığımız görülüyor. İşimizi yeterince öğrenmemiş, kavramamış ve sorumluluk taşır nitelikte yurttaşlarımız ne yazık ki çoğunlukta değil. Dürüst ve etik olmayan yetersiz ve kalitesiz demir, eksik çimento kullanmak gibi bir dizi yetersizlikler sonucu birçok insanın canına ve malına neden oldu. Denetimsizlik, adamsendecilik, ihmalkârlıklar gibi çok ciddi iş ahlakı sorunları yaşanmaktadır. Dürüst ve ahlaklı insan olmayı nasıl sağlayacağımızı, toplum olarak düşünmek zorundayız

Yaşanan sorunlar ülke olarak bilimin ilkelerine uygun hareket etmediğimizi gösteriyor. İnsanı depremin etkisine maruz bırakan bütün önlemsizliklerin ve yöntemsizliklerin altında başta soyut düşünme (matematik mantığı ile düşünme) yetersizliği görülüyor. Konuyu bu yönden derinlemesine çok yönlü tartışmamız gerekiyor. Ülke olarak eğitim sistemimiz ve yönetim sistematiğimiz, kurumsal organizma olmayı sağlamıyor. Ülkemizin kurumları hazırlıklı olmadıkları gibi gerekli sorumluluğu da yüklenmemişler. Sorun çözme konusunda metot ve mekanizmaları bilmedikleri anlaşılıyor.

Sorunların sistemsel, yapısal ve insanın kendi düşünsel tutumlarından kaynakladığı görülüyor. Hepsinden önce nitelikli eğitimin verilmemesinde kaynaklanan bir dizi sorun oluşmuş. Eğitim tek başına yetmiyor, değerler, etik ve sorumluluk-sınırlar bilinci sorunu da yaşıyoruz. Ülkemizin ciddi bir kamu ahlakı, çalışma sistematiği yetersizliği depremdeki her taşın altında iyot çubuğu gibi ortaya çıktı. Aslında Kahramanmaraş merkezli deprem ülke olarak iş tutma tutumumuz ve becerimiz yanında, etik değerlerimizi, eğitim kalitemiz ve ülkenin yönetim ve denetim sisteminin aksaklıklarının bileşkesini önümüze koydu. Depremin yıktığı ve yıkamadığı binalar her alandaki nitelik sorunumuzu ve çalışma anlayışımız ortay koyarak yeni baştan kendimizi sorgulamamızı öneriyor.

Depremden Öğrendiklerimiz ve Yeni Toplumsal Sözleşme

Jean-Jaques Rousseau (1762) Toplumsal Sözleşme ’de, “Özgürlüğün ancak, insanlar yasamada doğrudan yönetime sahip olduklarında, vatandaşların kendilerini yöneten temel kuralları seçebilme ve bunları ihtiyaç duyduklarında değiştirebilme gücüne sahip olmaları halinde var olabileceğini”, belirtir. Son dönemlerde yaşadığımız bir birçok sorun birbirinden bağımsız değildir.

Yeni toplumsal sözleşmede kuralların objektif olması sağlanmalı. Son dönemlerde yaşanan imar afları, adamsendecilik, siyasi kayırmacılıkların önüne geçilmelidir. Belediyelerin ruhsat, imar ve denetim işlemlerinin daha güçlü bir mekanizmaya bağlanması gerekiyor. Bunca eksik, yetersiz, çarpık kentleşme ve yapılanma nasıl oluştu? Kimler bu izinleri verdi, kimler denetimlerini yapmadı? Yasal olarak açık olan hiçbir kişi hesap veremez değildir ilkesinin realitede hayat geçirilebilmesi bağımsız yargıya olan güven artacaktır.

Nitelikli iş yapma anlayışının yanında güçlü bir denetim sistemi ve hesap verilebilirlik sağlanmalı. Ancak mevcut durumda yurttaşların koşullardan eşit dereceden yaralanması yanından işe alımlarda aracısız ve kendi bilgi ve çabaları ile hak ettiği yere gelme güveni kazandırılması önemli. İnsanların demokratik sorunlarını tartışma ve temsilcileri aracılığı sağlayabilecekleri ve kendi temsilcilerini doğrudan seçme hakkına sahip olması toplumun bir arada sinerji yaratarak üretmesi bakımından önemli.

Bu bağlamda tek tek bireylerin oluşturduğu bu toplum için yeni bir toplumsal sözleşme yapmak zorundayız. Öncelikle ülkenin insanın eğitim düzeyi ve niteliği beklenen düzeyde olmadığı anlaşılıyor. Yeni baştan bir eğitim ve toplumsal çalışama anlayış birliğine ihtiyacımız olduğu kaçınılmaz gözüküyor. Yeni toplumsal sözleşmede mutlaka fen-okuryazarlığı olmasının yanında tarih ve coğrafya bilgisi verilebilecek bütünlüklü bir eğitim sistemi kurulması sağlanmalı. Bilim-felsefe temelli değerler ve etik eğitimi sağlama konusunda birliktelik sağlanması gerekiyor.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —